|
|
|
 |
Güzellikler Farketince Güzeldir |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
 |
Ey Dünya Sana Ait Değilim
|
|
 |
İmâm-ı Rabbânî "kaddesallahü teâlâ sirrehül azîz" ikinci cild, 23. cü mektûbunda buyuruyor ki:
En mes’ûd, en kazanclı kimse, dinsizliğin çoğaldığı bir zemânda, unutulmuş sünnetlerden birini meydâna çıkarandır ve yayılmış bid’atlerden birini yok eden kimsedir. Şimdi öyle bir zemândayız ki, insanların en iyisinden “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm” bin sene geçmiş bulunuyor. Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” zemân-ı se’âdetinden uzaklaşdıkca, sünnetler örtülmekde, yalanlar çoğaldığı için, bid’at yayılmakdadır. Bir kahramân lâzımdır ki, sünnete yardım edip, bid’ati durdursun, kaçırsın. Bid’ati yaymak, dîn-i islâmı yıkmakdır. Bid’at çıkarana ve işleyenlere hurmet etmek, onları büyük bilmek, islâmiyyetin yok olmasına sebeb olur. Hadîs-i şerîfde, (Bid’at işliyenlere büyük diyen, müslimânlığı yıkmağa yardım etmiş olur) buyurulmuşdur. Bunun ne demek olduğunu iyi düşünmelidir. Bir sünneti meydâna çıkarmak ve bir bid’ati ortadan kaldırmak için, son gayretle çalışmak lâzımdır. Her zemân, hele müslimânlığın çok za’îflediği bu zemânda, islâmiyyeti kuvvetlendirmek için, sünnetleri yaymak ve bid’atleri yıkmak lâzımdır. Eskiden gelen islâm âlimleri, bid’atde bir güzellik görmüş olacaklar ki, bunlardan ba’zılarına, hasene [ya’nî güzel] ismini vermişlerdir. Fekat bu fakîr, bu noktada onlara uymuyorum ve bid’atlerden hiçbirini güzel görmüyorum. Hepsini karanlık ve bulanık görüyorum. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” (Bid’atlerin hepsi dalâletdir, yoldan çıkmakdır) buyurdu. Müslimânlığın za’îflediği bu zemânda, selâmet bulmak, Cehennemden kurtulmak, sünnete yapışmakla; dîni yıkmak ise, nasıl olursa olsun, herhangi bir bid’ate kapılmakla olduğunu görüyorum. Bid’atlerin herbirini, islâm binâsını yıkan bir kazma gibi, sünnetleri ise, karanlık gecede yol gösteren, parlak yıldızlar gibi anlıyorum. Zemânımız hocalarına Allahü teâlâ insâf versin de, hiçbir bid’ate güzel demesinler ve hiçbir bid’atin işlenmesine müsâ’ade etmesinler. Bid’at gün doğması gibi, karanlıkları parlatıcı görünürse de, bunlara göz yummasınlar! Çünki sünnetlerin dışında, şeytânlar, işlerini kolay görür. Eski zemânlarda, islâmiyyet kuvvetli olduğundan, bid’atlerin zulmeti belli olmuyordu ve belki de, o zulmetlerden ba’zıları, islâmiyyetin her tarafı kaplıyan kuvvetli zıyâsı arasında, parlak sanılıyordu. Bunun için, güzel deniliyordu. Hâlbuki, bu bid’atlerde de, hiçbir parlaklık ve güzellik yok idi. Şimdi ise, müslimânlık za’îflemiş, kâfirlerin âdetleri, hattâ kâfirlik alâmetleri, müslimânlar arasına yerleşmiş [moda olmuş] olduğundan, herbir bid’at, zararını göstermekde, kimsenin haberi olmadan, müslimânlık sıyrılıp gitmekdedir. Hocalarımız, bu husûsda çok uyanık olup, eski fetvâlara dayanarak şu câizdir, bunun zararı yokdur, diye bid’atlerin yayılmasına ön ayak olmamalıdır. Din zemân ile değişir sözünün yeri işte burasıdır. Yoksa, kâfirlerin [Allah düşmanlarının], müslimânlığı yıkmak, bid’atleri, küfrü yerleşdirmek için, bu sözü maşa olarak kullanmaları yanlışdır. Bu zemân, bid’atler dünyâyı kapladığından, karanlık bir gece gibi görünmekdedir. Sünnetler çok azalmakda, nûrları da, bir karanlık gecede, tektük uçan ateş böcekleri gibi parlamakdadır. Bid’at işlenmesi çoğaldıkca, gecenin karanlığı artmakda, sünnetin nûru azalmakdadır. Sünnetin işlenmesi ise, karanlığı azaltmakda, bu nûru çoğaltmakdadır. İstiyen, bid’at karanlığını çoğaltsın, şeytân fırkasını kuvvetlendirsin! İstiyen de sünnetin nûrunu artdırsın. Allahü teâlânın askerini kuvvetlendirsin! Şunu iyi biliniz ki, şeytân fırkasının sonu felâketdir, ziyândır. Allahü teâlânın fırkasında olan, se’âdet-i ebediyyeye erecekdir.
|
|
 |
|
|
|
|
Sen yokken biraz daha ölüyorum ben
Gönlüm sonbahar, yaprak yaprak dökülüyor
Her mevsim kış, hergünüm gece
Sonu yok yolların, yarını yok saatlerin
Ve ben biraz daha ölüyorum sensizliğin ortasında
Kokusu yok çiçeklerin, gök kuşağının rengi yok
Ateşi yok sevmelerin, sigaramın dumanı yok
Gözlerin her yerde, ne yana baksam gözlerin
Ve ben biraz daha ölüyorum gözlerinin ortasında
Alevi yok yangınların, suyu olmadığı gibi yağmurun
Denizin mavisi yok, tıpkı gözlerin gibi
Gözlerin her yerde, ne yana baksam gözlerin
Ve ben biraz daha ölüyorum sensizliğin ortasında
Dostu yok gecelerin, geceler çok uzun
Geceler bir ömür, ömür dediğin bir tutam ümit
Ümidi yok yarınların,
Tıpkı senin yokluğun gibi
Ve ben biraz daha sana hasret
Hasret bir ip boğazıma düğümlenmiş
Düğümler her tarafımda, bütün yollar kör düğüm
Ve ben biraz daha ölüyorum sensizliğin ortasında
Yalnızlığını ben yazarım şiirlerin, ayrılığını ben
Karamsarlıkları hep senden
Hayalinle süslenen bu şehir
Ve ben ölüyorum bu şehirde sensizlik ortasında
|
|
|
|
Şimdi susuyorum!
yüreğimdeki yangınlara aldırmadan
bıraktığın enkazın küllerinde yürüyorum
her adımda biraz daha uzaklaşıyorum kendimden
dilim dipsiz bir kuyuya düşüyor
kendimden kaçıyorum
şimdi anlıyorum!
şehrin rezil sokaklarında bitmişiz
sevdamızın köşebaşları hep tutulmuş
bakışlarım biraz daha boş artık dünden
içimdeki uçurum eskisinden derin
şimdi biliyorum!
sonsuza kadar sürmüyor tüm sevgiler
o derman hiçbir zaman olmuyor yürekte
biran geliyor ölüyor birşeyler
en derinlerde bir yerde
şimdi görüyorum!
kişi sadece hatalarına yanmıyor
tam derdimi anlatabileceğim dediğinde
dilde kelimeler bitiyor
şimdi yürüyorum!
ismi fail bir yolculukta çırılçıplağım
can kırıkları kanatıyor heryerimi
içime damlıyor kan kızılı
ağır ağır ölüyor bu beden
can tende yarım.
|
|
|
 |
|
|
|
|