Hz. Nesibe (r.a)





Ammâre adında oğlu olduğundan, Ümm-ü Ammâre diye çağrılan, Ka'b kızı Nesibe'nin omzundaki bir iz, geçmişte büyük bir yara aldığının işaretiydi. Resul-i Ekrem'in (s.a.v) zamanını idrak etmemiş veya o vakitte küçük olan kadınlar, özellikle genç kızlar ve kadınlar, zaman zaman Nesibe'nin, omzundaki çukuru görüyorlar ve merakla ondan, yaralanmasına sebep olan o korkunç macerayı soruyorlardı ve Uhud sahnesinde vuku bulan ilginç hikayesini, şahsen kendi ağzından, dinlemek istiyorlardı.

Nesibe, Uhud denilen yerde kocası ve iki oğluyla birlikte, omuz omuza savaşarak Resul-i Ekrem (s.a.v)'i müdafaa edeceklerini, hiç bir zaman düşünmemişti. O, sadece, savaş meydanındaki yaralılara su ulaştırmak için bir su tulumunu yüklenmişti ve yaralıların yaralarını bağlamak için yanında kumaştan hazırladığı bir miktar da sargı bezi getirmişti. O gün, bu iki işten başka üçüncü bir iş de yapacağını düşünmemişti.

Müslümanlar savaş başlangıcında, sayı bakımından çok değildiler ve yeterli teçhizatları da yoktu. İlkin düşmanı büyük bir yenilgiye uğrattılar. Düşman kaçtı ve meydanı boşalttı. Fakat uzun sürmedi ki "Aynen" tepesindeki gözcülerden bir kaç tanesi, vazifelerinde gaflete düştüler. Düşman bu fırsattan yararlanarak geri döndü ve gece baskını yaptı. Durum değişti ve Resul-i Ekrem (s.a.v)'den, uzakta kalan Müslümanların çoğu dağıldılar.

Nesibe, vaziyeti bu şekilde görünce, tulumunu yere bıraktı ve eline bir kılıç aldı. Kah kılıçtan faydalanıyordu, kah ok ve yaydan. Sonra kaçmakta olan bir adamın kalkanını aldı ve ondan faydalanmak istedi. Bir an düşman askerlerinden birinin "Muhammed nerede? Muhammed nerede?" diye bağırdığını gördü. Nesibe hemen, oraya gitti ve ona, birkaç darbe indirdi. O adam, üstünde iki zırh giymiş olduğu için, Nesibe'nin vurduğu onca darbeler tesir etmedi. Buna karşılık adam Nesibe'nin savunmasız omzuna öyle bir darbe indirdi ki, tedavisi bir sene sürdü. Resul-i Ekrem (s.a.v), Nesibe'nin omzundan fışkıran kanları görünce Nesibe'nin oğullarından birine seslendi ve "Çabuk annenin yarasını sar" buyurdu. O da annesinin yarasını sardı. Nesibe tekrar, savaş meydanında, işiyle meşgul oldu.

Bu arada Nesibe, oğullarından birinin, yaralandığını gördü, hemen yaralıların yarasını sarmak için, yanında getirdiği bantları çıkarıp oğlunun yarasını sardı. Resul-i Ekrem (s.a.v) seyrediyordu ve bu kadının yiğitliğini gördükçe gülümsüyordu. Nesibe oğlunun yarasını sardıktan sonra, ona "Evladım, çabuk kalk ve savaşmaya hazırlan" dedi. Bu söz, henüz Nesibe'nin ağzındaydı ki, Resul-i Ekrem (s.a.v), Nesibe'ye bir şahsı göstererek, "Oğlunu vuran budur" dedi. Nesibe, o adama bir aslan gibi saldırdı, kılıçla onun baldırına, öyle bir vurdu ki, adam yere düştü. Resul-i Ekrem (s.a.v): "İntikamını iyi aldın. Allah'a şükür ki sana zaferi bağışladı ve gözünü aydınlattı." buyurdu.

Müslümanlardan, birçoğu, şehit oldu, birçoğu da yaralandı. Nesibe pek çok yara almıştı, sağ kalmasına fazla ümit yoktu. Uhud vakasından sonra, Resul-i Ekrem (s.a.v) düşmanın vaziyetinden emin olmak için, ara vermeden, Hamra-ül Esed'e hareket etmeleri için, emir verdi. Ordu birlikleri hareket etti. Nasibe de yarlı duruyla hareket etmek istedi. Fakat ağır yaralar onun gitmesine izin vermedi. Resul-i Ekrem (s.a.a), Hamra ül-Esed'den dönünce kendi evine gitmeden önce, Nesibe'nin ne durumda olduğunu sormak için birini gönderdi. Onun sağ olduğu haberini verdiler. Resul-i Ekrem (s.a.v), bu haberden çok mutlu oldu ve sevindi.

Kul Olmaktan Gurur Duymalı
 
meksikabiberi

diyet
(52 Gelen 198 Giden)

Senin linkin burada olsun mu?
O zaman buraya kaydını yaptır:
=> Kayda git
Sen Yokken Biraz Daha Ölüyorum Ben
 
Sen yokken biraz daha ölüyorum ben
Gönlüm sonbahar, yaprak yaprak dökülüyor
Her mevsim kış, hergünüm gece
Sonu yok yolların, yarını yok saatlerin

Ve ben biraz daha ölüyorum sensizliğin ortasında
Kokusu yok çiçeklerin, gök kuşağının rengi yok
Ateşi yok sevmelerin, sigaramın dumanı yok
Gözlerin her yerde, ne yana baksam gözlerin
Ve ben biraz daha ölüyorum gözlerinin ortasında

Alevi yok yangınların, suyu olmadığı gibi yağmurun
Denizin mavisi yok, tıpkı gözlerin gibi
Gözlerin her yerde, ne yana baksam gözlerin
Ve ben biraz daha ölüyorum sensizliğin ortasında

Dostu yok gecelerin, geceler çok uzun
Geceler bir ömür, ömür dediğin bir tutam ümit
Ümidi yok yarınların,
Tıpkı senin yokluğun gibi
Ve ben biraz daha sana hasret
Hasret bir ip boğazıma düğümlenmiş
Düğümler her tarafımda, bütün yollar kör düğüm
Ve ben biraz daha ölüyorum sensizliğin ortasında

Yalnızlığını ben yazarım şiirlerin, ayrılığını ben
Karamsarlıkları hep senden
Hayalinle süslenen bu şehir
Ve ben ölüyorum bu şehirde sensizlik ortasında
Gittigidiyor dan Fırsatlar
 
Mahzun NEBİ
 
CAN KIRIKLARI
 
Şimdi susuyorum!
yüreğimdeki yangınlara aldırmadan
bıraktığın enkazın küllerinde yürüyorum
her adımda biraz daha uzaklaşıyorum kendimden
dilim dipsiz bir kuyuya düşüyor
kendimden kaçıyorum

şimdi anlıyorum!
şehrin rezil sokaklarında bitmişiz
sevdamızın köşebaşları hep tutulmuş
bakışlarım biraz daha boş artık dünden
içimdeki uçurum eskisinden derin

şimdi biliyorum!
sonsuza kadar sürmüyor tüm sevgiler
o derman hiçbir zaman olmuyor yürekte
biran geliyor ölüyor birşeyler
en derinlerde bir yerde

şimdi görüyorum!
kişi sadece hatalarına yanmıyor
tam derdimi anlatabileceğim dediğinde
dilde kelimeler bitiyor

şimdi yürüyorum!
ismi fail bir yolculukta çırılçıplağım
can kırıkları kanatıyor heryerimi
içime damlıyor kan kızılı
ağır ağır ölüyor bu beden
can tende yarım.

 
Bugün 6 ziyaretçi (22 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol